Nazi toplama kamplarından resimler ve hikayeleri
Berlin’de yeni açılan bir sergi Yahudilerin Nazi toplama kamplarında ve gettolardaki yaşantısını ortaya koyuyor.
Geçen hafta Berlin’deki Alman Tarih Müzesi’nde Soykırımdan Resimler adlı bir sergi açıldı.
Böylece Kudüs’teki Yad Vashem Müzesi’nin koleksiyonu ilk kez yurtdışında Almanya’da sergilenmiş oluyor. Sergideki 100 resim toplama kampları, gettolar ve çalışma kamplarındaki Yahudilerin resim ve çizimlerinden oluşuyor. Resimlerin çoğu, ressamların arkadaşları tarafından büyük risk alarak saklanıp kaçırılarak günümüze ulaşmış.
Seginin küratörleri, resimlerin insanın dayanma gücü ve sanatın gücünü göstermenin yanı sıra estetik bakımdan da değerli olduklarını belirtiyor.
Pavel Fantl, Biten Şarkı (1941-1944)
Bu renkli çizim Nazilerin kendisini gösteren az sayıdaki resimden biri. 1903’te Prag’da doğan Fantl, işgal altındaki Çekoslovakya’nın Theresienstadt gettosu olarak da bilinen toplama kampında, kendisine ihtiyacı olan resim malzemelerini veren polis memuru sayesinde gizlice resim yapabilmişti. Tüm halkı kandırdığı enstrümanı yere düşüp kırılmış, elleri kan içindeki Hitler’i palyaço olarak çizmiş. Fantl karısı ve oğluyla birlikte Auschwitz’e gönderilmiş ve Ocak 1945’te öldürülmüştü. Çekoslovakyalı bir işçi onun resimlerini gettodan kaçırmış ve bir duvarda saklamış.
Felix Nussbaum / Mülteci (1939)
Serginin en tanınmış ressamı olan Nussbaum 1940’ta Belçika’da tutuklanmış, daha sonra kaçarak karısıyla birlikte Brüksel’de saklanmıştı. Bu eseri, Alman Yahudisi’nin yalnızlığını ve dışlanmışlığını gösteriyor. Nussbaum resmi Amsterdam’daki babasına gönderiyor, fakat onun 1944’te Auschwitz’e götürülmesiyle bir müzayedede satışa çıkarılıyor. Bugün de nereye gideceğini bilmeyen birçok mültecinin durumunu ifade ediyor bu resim. Nussbaum 1944’te 39 yaşında Auschwitz’de karısıyla birlikte öldürüldü.
Moritz Müller / Kar Altında Çatılar (1944)
Moritz Müller Prag’da resim okumuş, daha sonra bir müzayede evi kurmuştu. Çekoslovakya’nın Naziler tarafından işgali sonrasında kapatıldı burası. Gettodaki yaşantısı sırasında 500’den fazla eser üretti. Gettolar çok kalabalık yerlerdi, oysa bu resimde karla kaplı çatılar sessiz ve huzurlu görünüyor. Avustruyalı bir subayın karısı Müller’in bazı resimlerini satın alıp evinde saklamıştı. Müller 1944’te Auschwitz’de öldürüldü.
Nelly Toll, Çayırdaki Kızlar (1943)
Nelly Toll sergide eserleri olan ressamlar arasında hayatta kalan tek kişi. Ukrayna’nın Lviv kentinde doğmuş, bu resmi 8 yaşındayken annesiyle Hristiyan bir aile yanında saklanırken yapmıştı. New Jersey’de yaşayan Toll, Başbakan Angela Merkel ile serginin açılışına katılmıştı.
Bedrich Fritta, Arka Kapı (1941-1944)
1941-45 yılları arasında Çekoslovakya’daki Theresienstadt gettosuna gönderilen 140 bin kişinin 120 bini öldürüldü. Bedrich Fritta 1906’da Bohemya’da doğmuş, sonra gettoya gönderilmiş ve 1944’te de Auschwitz’de öldürülmüştü. O ve diğer ressam arkadaşları tutuklanmadan önce eserlerini duvardaki tuğlaların arkasına saklamıştı. Resimde yarı açık kapının ölüm metaforu olarak kullanıldığı, karanlık yoldan başka alternatifin olmadığını gösterme amacı taşıdığı sanılıyor.
Karl Bodek / Kurt Conrad Löw, Bir Bahar (1941)
Bu resim küçük olmasına ragmen serginin merkezinde yer alıyor. Fransa’nın güneyinde Gurs kampında tutulan Bodek ve Löw’ün ortak çalışması olan bu eser, uzakta İspanya sınırı yakınındaki dağları ve dikenli tel üzerine konmuş bir kelebeği resmediyor. Viyanalı Kurt Löw Fransa’dan İsviçre’ye kaçabilmiş, fakat Bordek Auschwitz’e gönderilerek öldürülmüştü.
Leo Haas, Varış (1942)
Savaştan sağ kurtulan Haas getto idaresi tarafından mimari çizimler yapmakla görevlendirilmişti. Fakat kampa getirilen yeni esirleri de resmetmişti. Resimdeki yırtıcı kuşlar ölümü çağrıştırıyor. Alt köşedeki ‘V’ işareti ise ‘zafer’ anlamına geliyor ve yeraltı direnişinin sembolü olarak kullanılıyordu. Bir yanda ölümü görüp öte yanda hala zaferi düşünebilmenin mümkün olduğunu gösteren inanılmaz bir resim olarak değerlendiriliyor.
Charlotte Salomon, Otoportre (1939-1941)
Salomon’un sergide yer alan üç eserinden biri de bu otoportresi. Berlin’de doğan Salomon, Yahudilere karşı düzenlenen pogromun ardından dedesi ve ninesiyle birlikte Amerikalı bir milyonerin güney Fransa’daki malikanesine sığınıyor. Bu otoportresini de orada yapıyor. Resimdeki renkler hareketi ve içindeki karmaşayı yansıtıyor. Gestapo tarafından 1943’te yakalanan ve kocası ile Auschwitz’e gönderilen Salomon öldürüldüğünde beş aylık hamileydi.