19 Ocak 2012 Perşembe

Bireysel Publisher’ın Kartellerle İmtihanı



Web üzerinde kendini ifade etmekten tutun, hobilere, amatör mutfak araştırmasından edebiyata hatta medya girişimlerine dek binlerce yayın ve yayıncı (Publisher) hergün on binlerce sayfayı siber uzaya yolluyor. Bir çoğunun gayesi içindeki amatör içgüdüleri tatmin etmek olsa da azımsanmayacak miktarda bu işten para kazanmaya çalışan insan da mevcut.

Bloglarına ya da sitelerine reklam almanın en kolay ve zahmetsiz yöntemi ise internet üzerinden reklam satışı/ajanslığı yapan firmalar. Bunların içinde en öne çıkan şüphesiz ki adsense, o’nu –Türkiye için konuşursak- adclick, zanox, adtech, reklamstore ve adhood izliyor ayrıca farklı politikalarıyla Gittigidiyor ve Hürriyet Bumerang da işin içinde sayılır. Site ve blog sahipleri de kendi reklamlarını çok şanslı değillerse toplayamadıklarından bu firmaları teker teker deniyorlar. Ancak sonuç kelimenin tam anlamı ile hüsran.


Başlangıç olarak en büyük sıkıntı reklamverenlerin korunması bahanesiyle bireysel yayıncıların sürekli suistimal ve mağdur edilmesi. Öncelikle suistimal kısmına değinmek istiyorum;

Türk internet reklamcılığı sektöründeki dayatmalar Publisher kesimini ürettiği katma değerden kesinlikle faydalandırmamak üzerine kurulu bir düzen. Bu  “saadet zinciri efsanesi”  odaklı sömürü düzeni bireysel yayıncının olası tüm kazanç kapılarını minimize etmeye, hatta mümkünse kapatmaya odaklı. Tık sayılarının keyfe keder traşlanması akla ilk gelen yöntem ama daha da büyük ve olgusal olan sorun banner diye dayatılan kutucukların sayfayı ziyaret edenlerde merak uyandırmak yerine sadece görünürlük amaçlı kurgulanması. Bilhassa dev kurumsalların bannerları neredeyse “üzerine tıklamayın!” görüntüsü ile yayınlanıyor. Yerleşimi istediğiniz kadar ilgi çekici yapın, özellikle adsense portföyünde olanları tıklatmak (dürüst yoldan) imkansız. Ayrıca tık başına verilen ücretlerin, yurtdışı emsallerinin neredeyse 10’da biri olması da ayrı bir sorun.

“Tıklanmayacaksa Neden Reklam Veriyorlar?”

Akla gelen en makul soru bu tabi ki.

El Cevap: Dayatılan banner ölçüleri ile sayfa coğrafyasının “minumum” yüzde 15’ini işgal ediyor ve buralarda bütün irtibat bilgilerini zaten veriyorlar, bundan da önemlisi dev kurumsalların reklam politikaları marka bilinirliği üzerine kuruludur yani emsalsiz bir mecrada, sayfaya son derece konsantre bir okuyucunun bilinçaltına markalarını upload etmek satış acenteliği yaptırmaktan çok daha mantıklıdır. Bankaların zaten kredi satan, pazarlama yapan elemanları mevcuttur, dayanıklı tüketim malları yapanların bayii ağları vardır ve insanlar görmeden dokunmadan (genelde) TV, çamaşır makinesi vesaire almazlar. Amaçlanan gazeteden, televizyondan, internet üzerinden bombardıman yaparak cumartesi alışverişe çıkacak ortalama “Ahmet Bey” veya “Ayşe Hanım”’ın zihnine hangi mağazaya gideceğini kodlamaktır.

Yani görünmeleri yeterlidir. İşte burada diğer bir büyük adaletsizlik meydana çıkıyor; Televizyonda dizi arasında zaplanan, gazetede göz bile atılmayan, reklamların saniyesine, santimetrekaresine yüzbinlerce dolar sayarken gıkı çıkmayan reklamverenler bireysel publisher sözkonusu olunca korunması gereken nesli tehlikede ceylanlar oluveriyor. Hepinizin başına gelmiştir iptal edilen tıklamalar, silinen hesaplar, gaspedilen hak edilmiş paralar…

Aynı reklamveren, reklamı televizyona çıkınca 70 milyon / reklamı seyreden şeklinde ücretlendirilip, reklam sırasında ekrana bakmayanların ücretlerini geri almıyor neticede. Yazılı medya tarafından bakarsak durum benzer korkunçlukta; Ulusal bazda yayın yapan bir gazete ya da derginin (hangi ebatta olursa olsun) her sayfasına bir ay boyunca reklam vermek için on binlerce lirayı gözden çıkarmanız gereklidir. Oysa adsense ve benzerleri size bunun için önce (daha önce bahsettiğim şekilde) tıklanması imkansız hale gelmiş reklamı tıklatmanızı, sonra paşa gönüllerinden kopan bir kaç cent’e razı olmanızı bekliyorlar.

Diğer bir husus ise sadistik oranlardaki komisyon ücretleri. Zaten binbir takla atarak çektiğiniz ziyaretçi profilini sömürdükleri ve hakkınız olanın binde birini ödedikleri halde reel gelirinizin yüzde 80’lere varan oranını da kesintiler ya da iptallerin içinde olduğu bir komisyon bedeli ile tırpanlamaktalar. Oysa genel olarak reklamcılık sektörü tasarım, organizasyon ve pazarlama stratejileri gibi hizmetler de vermesine rağmen bu oranlarla çalışmaz.

Bir PR stratejisi olarak devamlı etik değerlere atıfta bulunan google, adsense oluşumu üzerinden sömürünün en vahşi sürümünü uygulamaktadır.

Bunun dışında satış ortaklığı ya da satış komisyonu hizmeti verdiğini iddia eden zanox benzeri firmalar önünüze tutulan havucu daha irileştirmekten öte bir şey yapmıyorlar.

Önerilen komisyonlar yüzde bazında iyiymiş gibi görünmesine rağmen sayfaları ebatlarıyla işgal eden ve tıklanacak albeniden yoksun bannerlar engelini aşmanız halinde; kullanıcının burnundan getiren kayıt proseslerini aşması sonra alış veriş yapması bekleniyor. Eskilerin dediği gibi “adamakla mal tükenmez” hesabı anlayacağınız. Sonuçta elde edeceğiniz rakam ise komik bile değil. Örneğin filmleriyle ünlü bir sosyete dilberinin ailesinin sahip olduğu oteller zinciri size %7 komisyon önermektedir. “İnternetten rezarvasyon yapmazsa ölecek” hastalığına tutulmuş bir ziyaretçiniz her güçlüğü aşarak bu alışverişi yaparsa ve aracı firma bir kulp takıp bunu iptal etmezse, ana firma ödemeye itiraz etmezse ( bütün bu proses sırasında denetleme ne kadar yapılır, bireysel yayıncı olarak sizin hakkınız ne kadar korunur onu da düşünün bu arada) 1.000 lira üzerinden 7 lira kazanacaksınız. 

Nasıl, güzel mi dediniz?

Öyleyse biraz keyfinizi kaçırayım; herhangi bir tur operatörü en şımarık otel zincirinden dahi yüzde 30’dan aşağı kazanmaz. Durgun sezonlarda ise bu rakam yüzde 60-70’ler düzeyini dahi geçer. Yani acente olarak kazanmanız gereken minumum 300 lira yerine elinize (o da keyifleri olursa) 2,5 dolar sıkıştırıp sizi yollarlar.

Şu an için piyasada proje olarak yayıncıları en gözeten firma Hürriyet Bumerang ancak ne yazık ki onlar da gereken miktarda reklam akışını sağlamaktan uzaklar. Hem bir portal olarak ziyaretçi sayınıza katkıda bulunuyorlar, hem de süre bazlı ilanlarla garanti ödeme öneriyorlar ancak son 20 gündür tamamen reklam vermeyi durdurmuş durumdalar. Daha öncesinde ise ciddi bir miktarda reklam sağlamadılar. Ama eğer hayata geçerse avantajları çok; bütün sayfalarınızı işgal etmiyorlar, tıklama beklentisi yok bir reklam için genelde 3 gün/ 1 - 13 lira ödeme öneriyorlar. (rakam küçük görünebilir ama reel olarak hesaplarsanız tık tefecilerinin ödemeye yanaştıklarından 10-15 misli fazla ve koşulsuz)

Fakat dediğim gibi; ne yazık ki sürekli bir reklam akışı sözkonusu olamadı henüz. Bunda, reklamverenlerin kartel internet reklamcılarınca alıştırıldıkları “bedava-avanta” yer işgal etme keyfiyeti de büyük pay sahibi.
Ben kendi payıma artık ana sayfamda reklam yayınlamamaya karar verdim. Bu ay sonundan itibaren tüm reklamları ana sayfamdan kaldırıyorum. Düzenini oturtup bu işden ayda (site-blog) başına 150 dolardan fazla kazanan arkadaşlara lafım yok. Minumum fizibilite budur bunun altında rakamlara hele ki aylık 500 bin üzeri görüntüleme ile çalışıyorsanız bu rakamlar feesable değil. Üstelik çoğu yayımcının aylık 20 dolardan az rakamlarla aldatılmaya çalıştığını düşünürsek bu paralar olmasa da olur. Telefonunuza davranın ve eşin dostun dükkanlarından, firma müdürlerine kadar herkese ulaşın ve ayda 5-10 liraya banner satın. Çok daha büyük kazançlar elde edeceksiniz buna inanın.

Son olarak bu yazıyla beraber örnek bir yabancı yayıncı adsense bildirimi yayınlıyorum. Bakınca oranlara ve görüntü başına tıklamaya inanamayacaksınız. Google firmasının Türkiye uzantısından hoş olmayan kokular geliyor. Hepinizden belgesi olan ve haksız yere el konulmuş kazançlarınıza dair bilgileri neapunta@gmail.com adresine yollamanızı bekliyorum. Google Adsense’in okunmadığına emin olarak size kabul ettirdiği sözleşmelerde yazanın aksine, görüştüğüm bazı hukukçular (yeterli sayıda insan bir araya gelirse) gaspedilen kazançlar için Türk Mahkemeleri’nde dava açılabileceğini ve faizlerle beraber keyfi olarak el konulan paraların tahsil edilebileceğini söylüyorlar. Ancak tekrar altını çiziyorum; dedikodu değil belgeye ihtiyacımız var. Özellikle gaspedilen miktarı belgeleyebilecek yazılı ya da elektronik kayıtlar ile adsense  yetkilileri ile yapılmış yazışmalara.

0 yorum:

Popular Posts